top of page

1.

Bireysel Psikoterapi

Bireysel psikoterapi depresyon, kaygı bozuklukları (anksiyete), panik atak, stres, öfke kontrolü ve kişilik bozuklukları gibi rahatsızlıklara sahip kişilerin terapist ile bire bir görüşme ve tedavi aldığı bir psikoterapi türüdür. Bireysel psikoterapi danışanın kendi iç dünyasına yaptığı bir yolculuğa benzer. Danışan kişi için terapi bir yeniden keşif ve büyüme sürecidir. Hayata, rahatsızlıklarına ve problemlerine farklı pencerelerden bakabilme becerisini kazanan kişi iç dünyası ile dış dünyasını harmanlayarak tüm bu sıkıntılarına çözüm bulabilir, ruhsal doyuma ve rahatlığa ulaşabilir.

 

Bireysel psikoterapi, danışanın terapistiyle birebir ve ortak şekilde çalışmasıdır. Bireysel terapide amacı belirlemek çok önemlidir. Burada psikolog amacı tek başına belirlemez. Bu danışan ile terapistin ortak belirleyeceği bir şeydir. Örneğin; psikolojik hastalıkları ortadan kaldırmak veya davranış, tutum değişikliği sağlamak gibi kişiden kişiye göre değişebilecek amaçlar belirlenir ve terapi süreci başlar. Bireysel psikoterapi kısaca davranış değişikliğini kolaylaştırarak, rahatsızlıklardan kurtulup yaşam kalitesini artırmayı amaçlayan ve terapist ile danışanın güven ilişkisine dayanan terapötik bir süreçtir. Terapi sürecinde kişinin değiştirmek istediği davranışı, hastalığı veya rahatsızlığı terapistin her seans kullandığı teknikler ile hem hızlı hem de kolay bir şekilde olumlu bir sonuca vardırır. Doğru zamanda doğru yönlendirme ve adımlarla kişi, benlik saygısını artırır, kendisini daha iyi tanır, sınırlarını keşfeder. Böylece rahatsızlıklarıyla nasıl baş etmesi gerektiğini öğrenir ve bunu günlük hayatına yansıtır. 

 

Bireysel psikoterapi ile özellikle sorunlarını başkalarıyla konuşmaktan çekinen, özel ilgi ve yoğun çalışma isteyen danışanlardan olumlu sonuçlar alınmaktadır. Neticede insanlar dertlerini, sıkıntılarını, ızdıraplarını, psikopatolojik hastalıklarını terapiye getirirler. Bunları dinleyecek kişi psikolog bile olsa kişisel sıkıntılarımızı bir yabancıya anlatmak her zaman kolay olmaz. Bu yüzden ilk seansta danışan ve danışman arasındaki terapötik ortam danışman tarafından sağlanır ve danışandaki heyecan, korku, merak vb. sıkıntılar kolaylıkla aşılır. Bireysel psikoterapide konuşulacak konuyu danışanın ihtiyaçları belirler. Danışan kendisini rahatsız eden sıkıntısıyla ilgili dilediği gibi konuşmak için mekan ve zaman bulur. Psikolog sorduğu sorularla görüşmeye yön verir. Aynı şekilde danışanın, terapi veya sorunuyla ilgili sorduğu sorular da psikolog tarafından cevaplandırılır. Danışan ilk bireysel terapi seansından karmaşık duygularla ayrılabilir. Bu duygulara zamanla alışılır. Sonuç olarak psikoterapi güçlü bir olgudur ve danışanı harekete geçirmesi beklenir. Nihayetinde danışanların büyük çoğunluğu psikoterapi tecrübelerinin sonunda olumlu izlenimler ve sonuçlarla ayrılır.

Daha önce hiç terapi almamış veya kötü terapistlere gitme şansızlığını yaşamış danışanların bireysel psikoterapiye dair bir takım yanlış inanç ve bilgileri olabilir.

1. Terapi odası psikolog ile dertleşme ve rahatlama yeri değildir. Terapist sizi teselli edip rahatlatmaz. Terapist, kişinin sorunlarına ve kendisine dair farkındalığını artırmayı amaçlar. İyi bir psikoterapist mutluluk veren yalanlardansa rahatsız edici gerçeklere odaklanmalıdır. Bu başlarda zor gelebilir fakat gerçek iyileşme ancak bu şekilde sağlanabilir.

2. Birçok danışan terapistinden tavsiye bekler. Terapist danışanından güneşe çıkması, spora başlaması vb. davranışsal ödevler dışında direkt yönlendirmelerde bulunmaz, hayatına müdahale etmez. Bir sonuca varılması veya bir karar verilmesi gerekirse terapist ve danışan ortak şekilde avantajlarını ve dezavantajlarını tartışıp danışanın kafa karışıklığını giderebilir. Bunun dışında seçim her zaman kişinin kendi elindedir. İyi bir psikolog asla tavsiye vermez ama danışanı sonuca ulaştırır.

3. Birçok danışan terapistinin kendisinden daha yaşlı olması gerektiğini düşünmektedir. Yaşlılık deneyimdir ve deneyimi ile terapist, hastanın sorunlarını daha iyi çözecektir düşüncesi danışanlarda hakimdir. Bu düşünce bir yere kadar doğrudur. Hastalarla aynı deneyimi yaşamış yaşlı bir terapist için deneyim empati kurmayı kolaylaştırır fakat empati kurmak için o deneyimi yaşamış olmak şart değildir. Ayrıca biz psikologlar üniversitedeki eğitimimiz boyunca insanın bebeklikten yaşlılığa kadar tüm gelişimsel evrelerine hakim şekilde yetiştiriliriz. Bunun yanı sıra terapist, empati yeteneğini geliştirmiş kişidir. İyi bir psikolog genç de olsa yaşlı da olsa hastasının yaşadığı çevre ve koşullarda neler hissedebileceğine ve nasıl davranmaya meyilli olacağına dair empatik bir anlayışı kolaylıkla geliştirebilir. Bu yüzden genç psikolog, yaşlı psikolog ayrımı yanlıştır. İyi psikolog ve kötü psikolog ayrımı yapılmalıdır.

4. "Ben deli miyim ki psikoloğa gideyim!" sözünü günlük hayatta sıklıkla duyabiliriz. Psikoloğa gitmek için hasta olmanız veya rahatsızlığınızın olması şart değildir. Kendi özbenliğini tanımak, kişiliğini analiz etmek, geliştirebileceği yönlerini tespit etmek adına da kişi terapiste başvurabilir. Motivasyon eksikliği duyan meslek sahipleri, monotonluktan sıkılan insanlar, boşanmalarını çocuklarına nasıl açıklayacaklarına dair bilgi isteyen ebeveynler gibi hiçbir psikopatolojik hastalığı bulunmayan sağlıklı bireyler de terapi alır.

5. Bazı danışanlar terapistinin onlara duyduğu güveni sarsacağını düşündüğü için bazı şeyleri saklarlar. "Bunu anlatırsam terapistimin bana olan güveni biter" düşüncesi yanlış bir düşüncedir. Terapist asla yargılamaz. Sizi anlar ve çözüm bulmanıza yardım etmeye çalışır.

Ayrıca ziyaret etmek isteyebilirsiniz => https://www.alikaraomerlioglu.com/hakkimda

 

Uzman Psikolog Ali Karaömerlioğlu ile direkt görüşmek ve randevu için:

0553 015 28 19

bottom of page